"15 yaşına kadar sokakta oynadım"
Türkiyeli bir anne ile Suriyeli bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Sanharib Malki, Kasımpaşa’nın savaşan golcüsü olarak anılmaktan dolayı mutlu olduğunu söyledi.
Türk bir anne ve Suriyeli bir babaya sahip olmasına rağmen küçük yaşta hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Belçika yerine Suriye Milli Takımı’nı tercih etmesinin nedenini de anlatan Sanharib Malki, Türkiye’de ve Kasımpaşa’da olmaktan duyduğu mutluluğu tarih etmekte zorlandığını söyledi.
Çok geç yaşta başladığı futbol kariyerini de 2011’e kadar Belçika’da sürdüren zamanında Belçika A Millî Takımı’nın kapısından döndükten sonra Suriye Millî Takımı’nı seçen deneyimli santrafor, bunların dışında parlak geçen Hollanda günlerinden, Kasımpaşa’ya transferi ve takımın hedeflerine kadar birçok ilginç hikâyesini anlattı.
Futbol Federasyonu Basın Departmanı tarafından hazırlanan TamSaha Dergisi’ne konuşan Sanharib Malki’nin röportajının detayları şöyle:
Futboldan önceki hayatınla başlamak istiyorum röportaja. Aslen Suriyelisin ve Suriye’nin Kamışlı kentinde doğmuşsun. Annen Türk, baban ise Suriyeli. Bu tanışmanın nasıl gerçekleştiğini anlatır mısın?
Annem Mardinli bir Süryani. O dönem Mardin’de yaşıyormuş. Kamışlı ile Mardin de birbirine mesafe olarak çok yakın şehirler. Daha sonra annem çalışmak için İstanbul’a gelmiş. Babam da o dönem İstanbul’da çalışıyormuş. İstanbul’da tanışmış annemle babam ve burada da evlenmişler. Ablam da burada doğmuş hatta. 5-6 yıl daha İstanbul’da kaldıktan sonra Kamışlı’ya dönmüşler. Ben de orada dünyaya gelmişim. Babamın o dönemler ne işle meşgul olduğunu hatırlamıyorum ama o da eskiden amatör olarak futbol oynuyormuş, onu biliyorum. Hatta denilene göre takımının en iyi oyuncusuymuş. O da benim gibi forvet oynuyormuş. Ama kendisi beni futbolcu olmaya zorlamadı hiçbir zaman.
Futbol oynamaya Belçika’da başladığını görüyoruz. Demek ki Suriye’den sonra Belçika’ya taşınmışsın. Bunun nedeni neydi?
Suriye’de yaşarken ekonomik durumumuz çok iyi değildi. Almanya’da, Giessen’de yaşayan akrabalarımız vardı. Onlar annemle babamı çağırıyorlardı. Orada şartların daha iyi olduğunu ve gelip çalışabileceklerini söylüyorlardı. Biz de bunun üzerine oraya taşındık. Giessen’de halamların yanında yaklaşık iki ay kaldıktan sonra babam Brüksel’de bir iş buldu. Bu nedenle biz de Belçika’ya taşındık. Orada Suriye’den tanıdığı bir arkadaşıyla araba alım-satımı üzerine çalışmaya başlamıştı.
15 YAŞINA KADAR SOKAKTA OYNADIM
Peki futbol oynamaya nasıl başladın?
Bahsettiğim gibi babam hiçbir zaman beni futbol oynamam için zorlamadı ya da böyle bir yönlendirmesi olmadı. Bir kulüpte futbol oynamaya çok geç yaşta başladım aslında. 15 yaşına kadar hep sokaklarda ya da parklarda oynuyordum arkadaşlarımla. Sonra arkadaşlarım bana "Neden bir takıma kaydolmuyorsun? Gayet başarılı oynuyorsun" dedi. Brüksel’de Jette diye bir bölgede oturuyorduk. O bölgede de SCUP Jette isimli amatör bir takım vardı. Bunun üzerine o kulübe gittim ve onlar da beni denemek için birkaç antrenmana çağırdı. Takımın koçu bana hangi pozisyonda oynamak istediğimi sordu öncelikle. Ben de kendisine forvette oynamak istediğimi belirttim ve beni o pozisyonda denemeye başladılar.
15 yaşında futbola başlamak senin için zor olmadı mı peki?
Tabii ki benim için çok stresli bir durumdu. İlk kez futbol oynamak için bir takıma gidiyorsunuz. Gittiğinizde yaşınız 15 ve teknik direktöre o zamana kadar sadece sokakta ya da parkta top oynadığınızı söylüyorsunuz. Bildiğiniz gibi Avrupa’da birçok oyuncu futbola henüz 6-7 yaşındayken başlıyor. Bundan dolayı takımın teknik direktörü bana öncelikle yapabileceklerimi görmeleri gerektiğini, çünkü aynı zamanda takımda oynamak isteyen birçok genç oyuncu olduğunu ifade etti. SCUP Jette’nin genç takımında denenirken, bizden yaşça 1 yıl büyük olan bir takımla hazırlık maçı yapmıştık ve o karşılaşmada 4 gol kaydetmiştim. O maçtan sonra hocamız benim takımda kalmamı istedi ve böylelikle futbol kariyerim başlamış oldu. Genç takımda da yaklaşık 1 yıl oynadıktan sonra A takıma alındım. O dönem SCUP Jette, Belçika 6. Ligi’nde mücadele ediyordu. Ben de A takımda oynadığım 1.5 sene boyunca birçok gol kaydetmiştim. Bu performansım sayesinde 2002’de, yani 18 yaşındayken o dönem Belçika 3. Ligi’nde mücadele eden Union St. Gilloise ekibine transfer oldum.
Profesyonel futbol kariyerin başlamış oldu böylece
Evet. Union St. Gilloise de bir Brüksel takımıydı ancak kulüp şehre birazcık uzaktı. Burada 3 sezon forma giydim. İlk yılımda fazla oynamadım, çünkü lig başlamadan çok kısa süre önce transfer olmuştum ve bu kısa sürede 6. Lig’den üst kademeye transfer olmuş bir oyuncu olarak adaptasyonda biraz zorlanmıştım. Ancak ikinci sezonumda takımdaki teknik direktör değişikliği ile birlikte sürekli olarak forma şansı buldum ve yaklaşık 20 gol kaydettim. Sezon sonunda da ligi şampiyon olarak bitirip 2. Lig’e yükselmeye hak kazandık. O sezon sonu Charleroi başta olmak üzere birçok Belçika 1. Lig takımından transfer teklifi aldım ancak kulübüm hem başarılı bir sezon geçirdiğimden hem henüz 20 yaşında olduğumdan hem de bonservisim fazla yüksek olmadığından gitmemi istemedi. Dolayısıyla orada yarım sezon daha oynadıktan sonra nihayet 1. Lig’de mücadele eden Roeselare takımına geçiş yaptım.
6. Lig’den 3. Lig’e transfer olduğunda ilk başta zorlandığını söylemiştin. 1. Lig’de ilk oynadığında da aynı şeyleri yaşadın mı peki?
Evet, burada da bir adaptasyon dönemi yaşadım aslında. Takıma sezon arasında katılmıştım. İlk 6 ay, sezon bitene kadar sadece birkaç maçta forma giyebildim. Ancak daha sonra uyum sürecini atlattım ve yeni sezonda sık sık oynamaya başladım. Oynadıkça da gollerime devam ettim. Kısacası yarım sezonluk bir uyum sürecinin ardından 1. Lig’de de gollerimi atmaya başladım diyebilirim. Roeselare’de 1 sezon forma giydikten sonra yine sezon ortasında başka bir Belçika 1. Lig takımı Germinal Beerschot’a transfer oldum ve burada da 2.5 sezon düzenli olarak oynayıp 20’nin üzerinde gol kaydettim. Aslında Germinal Beerschot’ta bir süre forma şansı bulamadım. Çünkü sezon arasında ekibe katıldığımda takımın forveti François Sterchele çok iyi bir performans sergiliyordu ve sezon sonunda da ligi gol kralı olarak bitirmişti. Sonra Club Brugge’e transfer oldu. Ben de böylece forma şansı yakaladım ve kariyerimin en iyi sezonlarından birini geçirdim. Hatta şu an Kardemir Karabükspor’da oynayan Joseph Akpala o sezon Charleroi’da oynuyordu ve ligi gol kralı olarak bitirmişti. Ben de onun ardından 16 golle ligin en golcü ikinci oyuncusu olmuştum.
Kariyerin boyunca hep santrfor olarak mı oynadın?
Hayır. Germinal Beerschot’tan sonra 2009-2010 sezonunda transfer olduğum Lokeren’de başka mevkilerde de forma giydim. Benim açımdan oldukça zor bir durumdu çünkü o zamana kadar santrfor pozisyonundan başka bir alanda forma giymemiştim. Takımın sağ kanadında oyuncu eksikliği vardı. Bundan dolayı ben de bu bölgeye kaydırıldım. Hatta bazı maçlarda sağ bek oynadığım bile oldu. Bundan dolayı Lokeren’de kariyerimde en az gol kaydettiğim dönemi geçirdim.
MÜCADELE VE BASKI KARAKTERİMDE VAR
Ancak şu an Kasımpaşa’daki oyununa baktığımızda fiziken güçlü ve sürekli mücadele eden bir santrfor tipi çıkıyor karşımıza. Bu şekilde oynamayı Lokeren’de sağ kanat ve sağ bek oynadığın günlere borçlusun diyebilir miyiz?
Hayır. Çünkü benim oyun tarzım her zaman bu şekilde olmuştur. Oyun içinde her zaman mücadele etmeyi, her top için savaşmayı, defansa baskı yapıp rahat oyun kurulmasına izin vermemeyi tercih ederim. Rakibe ve topa baskı yapmak benim oyun karakterimde var. Günümüz futbolunda bir forvetin de artık savunma yapması gerekiyor çünkü. Bu tarzım sayesinde Kasımpaşa’da Oscar Scarione ile iyi bir ikili oluşturduğumuzu düşünüyorum. Hücum oyuncuları olarak rakibe baskı yapmasaydık, bu kadar gol kaydedemezdik.
Kasımpaşa günlerine gelmeden önce Lokeren’den sonraki döneminle devam edelim. Kısa bir süre Yunanistan’da forma giymişsin
?
Lokeren’de forvet oynayamamanın dışında birçok problemle de karşı karşıya kaldım. Takımın mâli durumu pek iyi değildi. Başkan ve teknik direktör arasında da sorunlar vardı. Bunun ardından teknik direktör değişimi oldu 2010-2011 sezonunun başında yeni hoca Peter Maes beni takımında düşünmediğini ifade etti. Amatör kariyerimden o zamana kadar oynadığım kulüplerde hiçbir teknik direktörle sorun yaşamamıştım. Pes etmedim ve antrenmanlarda yeni teknik direktörün gözüne girebilmek için çok çalıştım. Oynadığım hazırlık maçlarında da birçok gol kaydettim. Ancak buna rağmen resmi maçlarda kadroya giremedim. Bunun üzerine de devre arasında transferin son gününde Lokeren’deki eski teknik direktörüm Emilio Ferrera’nın çalıştırdığı, Yunanistan 2. Lig ekiplerinden Panthrakikos’a kiralandım. Ancak burası benim için pek de iyi bir tecrübe olmadı. Zaten sezon sonunda da takımdan ayrıldım.
RODA’YA TRANSFERİM DÖNÜM NOKTASI OLDU
Lokeren’e gelişinle birlikte çeşitli nedenlerden ötürü kariyerinde bir gerileme olduğunu görüyoruz. En sonunda da Yunanistan 2. Ligi’ne kadar düşüyorsun. Ancak daha sonra transfer olduğun Roda takımıyla hızlı bir yükselişe geçiyorsun. Bu yükseliş nasıl gerçekleşti?
Yunanistan’da istediğim ortamı bulamamıştım. Özellikle Belçika’dan sonra sahaların kalitesi çok kötü gelmişti ve bu da futbolumu olumsuz etkilemişti. Belçika’dan birkaç takımın transfer teklifi vardı. Bir de Hollanda’dan Roda takımı istiyordu beni. Belçika ekiplerinden birine gidersem daha çok para kazanacaktım. Ancak Belçika’daki en başarılı günlerimi geçirdiğim Germinal Beerschot takımında gol krallığında ikinci olduğum sezondaki teknik direktörüm Harm van Veldhoven o sırada Roda’nın başındaydı. Kendisi 2008-2009 sezonunda Roda’nın başına geçmişti ve o dönemden beri benim de gelmemi istiyordu. Ancak kulübün bazı finansal sıkıntıları olduğu için o yıllarda bonservis bedelimi ödeyecek paraları yoktu. Yunanistan dönüşü de durumları aynıydı. Ancak bir şekilde bonservisimi elime alıp, beni uzun zamandır istedikleri ve eski teknik direktörüm de orada olduğu için, Belçika’da daha çok para kazanabileceğim halde Roda’yı tercih ettim. İyi ki de böyle yapmışım. Kariyerimin dönüm noktası diyebilirim bu kararım için. Bazen paradan fedakârlıkta bulunarak bir tercih yaptığınızda bunun pozitif etkilerini görebiliyorsunuz. Ben de bunu yaşadım. Roda’yı tercih ederek kariyerimde yeniden yükselişe geçtim. Bunda tabii ki bahsettiğim gibi Germinal Beerschot’ta birlikte çalıştığım van Veldhoven ile yeniden beraber olmamın etkisi büyüktü.
Kasımpaşa günlerine gelmeden önce milli takım sürecinle ilgili konuşalım. Suriye Milli Takımı’nda forma giyiyorsun. Ancak Belçika Millî Takımı’nda da kısa bir süre antrenmanlara çıkmışsın?
2007-2008 sezonunda Germinal formasıyla ligin en golcü ikinci oyuncusu olduğum zaman, Belçika Millî Takımı’nın Malta’daki hazırlık kampına katıldım. Kadroda Kompany, Fellaini, Witsel, Vertonghen gibi oyuncular vardı. O dönem Belçika A Millî Takımı forvet sıkıntısı yaşıyordu. Sonck ve Buffel’in yaşları ilerlemişti ve henüz Lukaku, Benteke gibi oyuncular ortaya çıkmamıştı. Ben de 24 yaşındaydım. Teknik direktör beni herhangi bir maçta 18’e alsa Belçika Millî Takımı’nı seçecektim ancak tercihini benden yana kullanmadı. Aynı dönemde yakın tarihte 2010 FIFA Dünya Kupası eleme maçlarına çıkacak olan Suriye Milli Takımı’ndan da teklif almıştım. Bu gelişmeler üzerine yaşım da ilerlediği için bu kamptan sonra yani 2008 yılının yazında Suriye Millî Takımı’nı tercih ettim. Babam da Suriyeli olduğu için bu kararı almamda beni çok destekledi. Ancak o dönem Belçika Teknik Direktörü Rene Vandereycken, beni 18’e alsaydı kesinlikle tercihimi Belçika’dan yana kullanırdım. Hatta o dönemde bir gazeteye verdiğim röportajda Suriye’den de bana teklif olduğunu, ancak tercihimi Belçika’dan yana kullanmak istediğimi söyledim. Fakat Vandereycken beni bundan sonra bile aramadı. Eminim ki, o dönem takımın başında Belçika Millî Takımı’nın şimdiki teknik direktörü Marc Wilmots ya da George Leekens olsaydı beni kesinlikle kadroya alırlardı. Böylelikle ben de Belçika Millî Takım forması giyerdim. Bazen kariyerinizde bir karar vermeniz gerekir. Ben de dediğim gibi bu gelişmeler üzerine kararımı Suriye’den yana kullandım. Asya elemelerinde mücadele etmek benim için önemli bir tecrübe oldu da diyebilirim.
Bir dönem kadrolarındaki bazı oyuncularla aynı hazırlık kampında bulunmuş biri olarak, kadrosunda dünya futbolunun önemli yıldızlarını barındıran Belçika Millî Takımı’nın 2014 FIFA Dünya Kupası’ndaki şansı nedir? Bir sürprize imza atabilirler mi? Ya da bu jenerasyon önümüzdeki turnuvalardan birini kazanabilir mi sence?
Dediğiniz gibi Belçika Millî Takımı dünya yıldızlarına sahip bir ekip. Kadroları Avrupa’nın birçok üst düzey liginde oynayan oyunculardan oluşuyor. Aynı zamanda çok iyi de bir teknik direktörleri var. Dünya Kupası’nı kazanabileceklerini düşünmüyorum ama öncelikle gruptan kesinlikle bir üst tura yükseleceklerini tahmin ediyorum. Ardından da çeyrek final ya da yarı finale kadar yükselebileceklerini düşünüyorum. Önümüzdeki turnuvalara bakacak olursak, bu jenerasyonla Belçika’nın bir Avrupa Şampiyonası kazanması hiç kimseyi şaşırtmamalı. Çünkü bu jenerasyon, bu yaz ilk kez bir uluslararası turnuvada mücadele edecek ve böylelikle ileriki şampiyonalar için de tecrübe kazanmış olacak.
Biraz da formasını giydiğin Suriye Milli Takımı’ndan bahsedelim. Suriye’nin bir sonraki Dünya Kupası’na katılması için neler yapması lâzım sana göre?
Suriye Millî Takımı ülkedeki ve bölgedeki savaş ortamından olumsuz etkileniyor doğal olarak. Orada top oynamak, Avrupa’dakinden son derece farklı. Bir problem gördüğünüzde bunu kolay kolay ifade edemiyorsunuz ya da bazı belli başlı şeyler kolay kolay değişmiyor orada. Profesyonellikten uzak bir ortam var kısacası. Ancak bunlar dediğim gibi ülkenin içinde bulunduğu durumdan, mâli kaynak eksikliğinden ve altyapı sorunlarından da kaynaklanıyor bana göre. Tüm bu olumsuzluklara rağmen ülkede çok sayıda genç futbolcu, yani bir potansiyel olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu oyuncuların birçoğu ülkede şu an mevcut durumdan ötürü lig düzenlenmediği için futbol oynayamıyor. Gidebilenler de Irak, Katar ve Kuveyt liglerine transfer oluyor futbol oynayabilmek için. Millî takımda benim gibi Avrupa’da oynayan bir futbolcu var. O da İsveç 2. Ligi’nde forma giyiyor. Kısacası Suriye’nin başarıyı yakalaması için öncelikle bölgedeki sıkıntıların bitmesi lâzım.
SURİYE İÇİN YARDIM KAMPANYASI
Roda formasıyla oynarken, Hollanda’da medyanın karşısına çıkıp, hatta hükümete mektup yollayıp Suriye halkı için para yardımı konusunda elçilik yapmışsın, doğru mu?
Evet, doğru. Suriye’nin içinde bulunduğu durumdan ötürü Suriye halkı sıkıntılı günler yaşamakta. Benim de iş yoğunluğumdan ötürü o zamana kadar onlara yardım edecek fazla zamanım olmamıştı. Ben de Hollanda’da bir futbolcu olarak tanındığım için adımı kullanarak medyanın karşısına çıktım ve Hollandalılardan Suriye halkına UNICEF aracılığıyla para yardımı yapmalarını istedim. Hatta imzaladığım Suriye Millî Takım formamı da açık arttırma ile satışa çıkardım. Çünkü her geçen gün Suriye’de yaşamak güçleşiyor ve oradaki insanların gerçekten yardıma ihtiyacı var. Bu kampanya sayesinde de yaklaşık 2 milyon euro toplandı Suriye halkı için.
Roda’da iki sezonda 40’tan fazla gol kaydettikten sonra sezon başında Kasımpaşa’ya transfer oldun. Bu dönemde sana gelen başka transfer teklifleri var mıydı? Kasımpaşa’yı tercih etmenin nedenleri nelerdi?
Sezon başında Hollanda ve Katar ekiplerinden bazı teklifler vardı. Kasımpaşa’dan teklif gelmeden önce ise kulüple ilgili hiçbir bilgim yoktu. Türkiye’den sadece Galatasaray, Fenerbahçe gibi ekipleri biliyordum. Doğal olarak hemen babama danıştım bu durumu. Aslında benim hayalim İngiltere ya da Almanya’da oynamaktı. Oyun tarzıma yakın futbolun en yüksek seviyede oynandığı ülkelerdi buraları çünkü. Ancak Kasımpaşa da çok ısrarlıydı teklifinde. Türkiye Ligi, Hollanda ve Katar’a oranla çok daha kaliteli ve zorlu bir lig. Bunu, ligi yakından takip etmesem de biliyordum. Babamla birlikte İstanbul’a geldik. Babam daha önce burada yaşadığı için bana şehri gezdirdi. Daha sonra tesisleri gördüm. Bunlar beni son derece etkiledi. Trafik dışında tabii ki (gülüyor). Gelen para teklifi de gayet iyiydi. Ayrıca kulüpte Babel, Isaksson, Donk gibi oyuncular olduğunu görünce, takımın önemli hedefleri olduğunu da anlıyorsunuz. Bu da kararımı olumlu yönde etkiledi. Öte yandan, dayım da ABD’de New Jersey’de yaşıyor. Kendisi sürekli Süper Lig’i takip ediyor. Benim burada futbol oynayacağımı öğrendikten sonra çok mutlu oldu. Onu da ayrıca belirtmek isterim.
ŞOTA BENİM İÇİN BÜYÜK ŞANS
Roda ile Hollanda Ligi’nde oldukça başarılı oldun. Kasımpaşa’da da Hollanda ekolünden gelen futbolcular ve teknik direktörlük kariyerine Louis Van Gaal’in yardımcılığını yaparak başlamış Şota Arveladze var. Bu açıdan bakınca adaptasyon sorunu yaşamadın diyebilir miyiz?
Bu dediklerinizin yanında özellikle Şota’nın futbolculuk döneminde santrfor oynaması da benim için büyük şans. Benimle konuştuğu zaman bir santrfor olarak bir şeyler yapabildiğim ya da yapamadığım zamanlarda neler hissettiğimi her zaman anladığını söylüyor. Örneğin gol atamadığım maçlardan sonra moralimi bozmamam gerektiğini, gerek asistlerimle gerekse rakibe baskı kurup takıma savunmada yardımcı olarak önemli işler yaptığımı söylüyor. Bu da beni motive ediyor.
Bir forvet olarak Belçika ve Hollanda’da oynamak mı daha zor yoksa Türkiye’de mi?
Bir forvet olarak kesinlikle Türkiye’de oynamak daha zor. Çünkü özellikle Hollanda, teknik ve taktiğin ön planda olduğu bir lig. Türkiye’de ise takımlar daha çok fiziğe dayalı futbol oynuyor. Bu da doğal olarak forvetlerin işini zorlaştırıyor. Aslında Belçika Ligi’nde de fiziğe dayalı futbol oynanıyor. Türkiye ile Belçika ligleri benzerlik gösteriyor bu açıdan. O yüzden bu üç lig arasında bir santrfor olarak en kolayı Hollanda’da oynamak diyebilirim. Ayrıca bu ligde Drogba, Malouda gibi dünya starları var. Böyle isim yapmış oyuncuların gelmesi de ligi daha zorlu ve güçlü kılıyor.
Fiziğe dayalı futbol oynandığını belirttiğin Süper Lig’de Kasımpaşa tekniği yüksek ve hızlı hücumcuları ile ön plana çıkıyor. Sense diğer forvet ve kanat oyuncularına göre daha fazla fizik gücü ortaya koyarak mücadele ediyorsun. Bu durum, atakta uyumlu bir kombinasyon yaratıyor diyebilir miyiz?
Bu noktada takımın transfer stratejisinin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkıyor. Dediğiniz gibi takımda teknik oyuncular var. Hücumda hava toplarına iyi yükselen isimlerin yanı sıra fizik gücünü sahaya başarılı bir şekilde yansıtan futbolcular da var. Bu durum da ilk yarıyı neden üçüncü olarak bitirdiğimizi açıklıyor aslında. Kasımpaşa sezon başında iyi bir transfer stratejisi izleyip, farklı özelliklere sahip yetenekli oyuncuları bir araya getirmiş. Bundan da ortaya iyi bir kombinasyon çıkıyor. Yönetimden teknik heyete, oyunculardan sağlık ekibine kadar uyum içinde çalıştığımızı ve bundan dolayı da iyi yolda olduğumuzu söyleyebilirim.
Bu sezonki başarılı performansının yanı sıra Roda’da ve Germinal’de attığın kadar fazla gol kaydedemediğini görüyoruz Kasımpaşa’da. Bunda muhakkak bahsettiğin gibi ligin forvetler için zorlu olmasının da etkisi var. Ancak diğer açıdan da forvette gol atmak dışında daha fazla rolün olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kasımpaşa’da hücumda gol atmaktan başka görevlerim var. Örneğin iki sezon formasını giydiğim Roda’da çok fazla sayıda gol atmama rağmen toplamda sadece 2-3 asistim vardı. Takımda herkes gol pozisyonlarını bana hazırlardı ve benim de görevim sadece gol atmaktı. Diğer yandan penaltı ve frikikleri de ben kullanıyordum. Kasımpaşa’da ise ilk yarı itibariyle 4 golüm olmasına rağmen daha şimdiden 5 asistim var. Bu da benim açımdan sevindirici bir durum. Böylece diğer özelliklerimle de var olabiliyorum çünkü. Ancak benim için önemli olan takımımın kazanması. Gol attığımda da hücumdaki partnerim Scarione’ye asist yaptığımda da aynı derecede mutlu oluyorum.
İKİNCİ YARIDA FİKSTÜRÜMÜZ ZOR
Kasımpaşa, Spor Toto Süper Lig’in ilk yarısını üçüncü sırada bitirdi. Lider Fenerbahçe’nin gelecek sezon Avrupa kupalarına gidemeyeceğini göz önünde bulundurursak, lig sonunda bir basak daha atlarsanız Şampiyonlar Ligi’ne direkt olarak gideceksiniz. Sezon sonundaki hedefiniz bu mu?
Şu an bulunduğumuz konum gerçekten muhteşem. Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılma duygusu bile çok çılgınca geliyor insana. Ancak öncelikle gerçekçi olmalıyız. Yoksa olduğumuz konumuzu asla koruyamayız. Takım olarak ligi sezon sonunda ilk beş arasında bitirmeyi hedefliyoruz. İkinci yarıda bizi daha zor bir fikstür bekliyor. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’la deplasmanda oynayacağız. Olduğumuz pozisyonu korumak için kadro derinliği de çok önemli. Bence sahaya konulan performans açısından az önce saydığım takımlardan hiçbir eksik yanımız yok. Ancak sezon sonunda her zaman kadro derinliği olan takımlar avantajlıdır, sadece ilk on biri olanlar değil. Dolayısıyla devre arasında kadronun derinliğini birkaç oyuncu transferiyle arttırmalıyız diye düşünüyorum. Sezonun ikinci yarılarının başlangıçları çok önemlidir. Biz de ligi yukarılarda bitirmek için çok sıkı çalışmalı ve bu dönemi başarıyla atlatmalıyız. Bu şekilde sezon sonunda hedefimiz olan Avrupa kupalarına ulaşmak istiyoruz.
Santrfor mevkiinde Türkiye’de ve dünyada en çok beğendiğin oyuncular kimler? Ayrıca Süper Lig’de karşısında oynamakta en çok zorlandığın defans oyuncusu kim?
Cristiano Ronaldo ve Messi’nin yaptıkları akıl almaz. Hem çok gol atıyorlar hem de her sezon bunu daha da geliştiriyorlar. Süper Lig’de ise Didier Drogba ve Aatıf Chahechouhe en beğendiğim forvetler. Tabii ki takım arkadaşım Oscar Scarione’yi de ayrı bir yere koymak lâzım. Şu ana kadar Süper Lig’de en çok Fenerbahçe savunması karşısında zorlandım. Özellikle Bruno Alves’le mücadele etmek oldukça zordu.
Hollanda’da destek olduğun yardım kampanyasını da göze alarak futbol kariyerini noktaladıktan sonra Suriye’deki ve Ortadoğu’daki futbolu geliştirmek için Avrupa’da yetişmiş bir oyuncu olarak düşüncelerin var mı?
Evet, aklımda bunun gibi düşünceler var ama öncelikle Suriye’deki ve Ortadoğu’daki karışık durumun bir an önce sona ermesini diliyorum. Çünkü böyle bir ortam varken, orada futbolu daha ileriye götürmek imkânsız. Oradaki mevcut koşullarda futbol oynamak, futbolcu olmak gerçekten çok zor. Dolayısıyla şu an için bu bölgeden futbolcu olarak çıkmak isteyen genç isimlere tavsiyem bir şekilde benim yaptığım gibi Avrupa’ya gidecek bir yol bulmaları ve futbol altyapısını orada almaları. Belki tam benzer bir örnek değil ama Fildişi Sahili bunu gerçekleştirdi diyebilirim.
Kariyerine devam etmek için Belçika yerine Hollanda’yı seçtin ve ardından Roda’da önemli bir çıkış yakaladın. Hayatında diğer kırılma noktaları olarak neleri sayabilirsin?
Suriye’den Almanya’ya, oradan Belçika’ya göç etmemizi söyleyebilirim. Belçika’ya taşındığımızda hemen hemen hiç paramız yoktu. Hayata sıfırdan başlamıştık. Almanya’daki akrabalarımızdan maddi destek alarak yaşamımızı sürdürebilmiştik bir süre. Ayrıca ilk taşındığımızda aileden kimse Fransızca bilmiyordu doğal olarak. Bu da ayrı bir sıkıntıydı tabii ki. Ben henüz küçüktüm, fazla etkilenmemiştim ama annem, babam ve ablam çok dertli günler geçirmiş. Ancak belli bir zamandan sonra çok iyi bir düzen kurduk ve güzel günler geçirdik. Belçika’ya taşınmak hayatımdaki dönüm noktalarından biriydi diyebilirim. Şimdi ne mutlu bana ki, kazandığım parayla hem aileme hem de mevcut durumdan ötürü Suriye’den Kuveyt’e ya da Almanya’ya göçen akrabalarıma yardımcı olabiliyorum. Küçük yaşta bu tarz maddi sıkıntılar çekmek beni daha dayanıklı bir insan yaptı. Ayrıca da şu an kazandığım paranın kıymetini daha iyi biliyorum. Mesela; istersem Ferrari, Porsche alabilirim ama almıyorum. Onun yerine aileme ev alarak ve yatırım yaparak değerlendiriyorum kazandığım parayı. Çünkü zamanında ailem çok zor şartlarda bizi büyüttü. 7 kardeşiz ve o parasızlık içinde bizi bu günlere getirdiler. Benim de onlara bakmak, destek olmak boynumun borcu.
Küçükken yaşadığın bu sıkıntıları anlatırken bile yüzün gülüyor. Röportaj boyunca da hep pozitif bir insan izlenimi verdin. Olaylara her zaman iyi tarafından mı bakarsın?
Evet, yaşadığım durumlara hep iyi tarafından bakmaya çalışırım. Bu, annemden kazandığım bir özellik. Annem her zaman olaylara iyi tarafından bakar. Onun karakteri ve hayat felsefesidir bu. Ben de bu özelliğimi ondan almışım.
Kaç dil biliyorsun?
Türkiye’ye transfer görüşmelerine geldiğimde Türkçe bilmiyordum. Babam çok yardımcı oldu bana. Hatta anlaşma sırasında Şota ile babam Türkçe konuştu (gülüyor). Ama şu aralar Türkçemi geliştirdim ve daha iyi konuşabilmek için ders alıyorum. Konuşulanların çoğunu anlayabiliyorum. Umarım en kısa zamanda anladığım kadar konuşmaya da başlayacağım. Yaşadığınız ülkenin dilini konuşmak çok önemli bence. Şu an itibariyle Fransızca, Felemenkçe, İngilizce, Süryanice ve biraz da Arapça biliyorum. Ülke değiştirdiğiniz zaman, oranın futbol tarzı kadar dili ve kültürüne de ayak uydurmak ve böylece yeni şeyler öğrenmek çok güzel bence. Örneğin Hollanda’ya ilk transfer olduğum zaman Felemenkçe bilmiyordum ancak kısa sürede dili öğrendim. Hatta bundan sonra da röportajlarımı Felemenkçe olarak verdim orada. Umarım 3-4 ay sonra da röportajlarımı Türkçe olarak vermeye başlayacağım.
Ailen hâlâ Belçika’da mı yaşıyor?
Ailem artık Bakırköy’de oturuyor. Kasımpaşa’ya transfer olunca annemle babam tanıştıkları yere yani İstanbul’a dönmeye karar verdi. Sık sık görüşebiliyorum onlarla. Ben ise Maslak’tayım. Scarione ile aynı apartmanda oturuyoruz.